Binbaşı Mahmut Sabri Bey’in Seddülbahir Muharebesi Raporu

0

SEDDÜLBAHİR MUHAREBESİ
VE
26. Alay III. Tabur Harekâtı

YILDIZ HARP AKADEMİSİ MATBAASI
1933

Seddülbahir Muharebesi

(26.Alay 3.) Tabur, 9 Nisan 931 (22 Nisan 1915) öğleden sonra saat dörtte Seddülbahir sahil savunmasına memur edilerek Sarafim çiftliğindeki çadırlı ordugâhından hareket etti. Takriben 9 kilometre mesafede Kirte köyüne vüsulü ile beraber denizde bulunan düşman donanmasına maruz kaldı. Mezkûr donanma ateşinden tahaffuz maksadile Kirte civarında geceyi bekledi. Karanlık çökünce 6 km. güneyde bulunan Seddülbahir sahiline hareketle bölgeyi 25. alayın 3. taburundan teslim alarak devir-teslim gece yarısı tamamlandı.

Bölge, batıdan doğuya doğru 5 km. uzunluğunda bir sahil idi ki; sağ başı Tekke burnundan (dahil) eski hisarlık harabesine kadar (hariç) olan sahil kısmından ibaretti. Bu bölge, Tekke koyu bölümü namı ile iki bölük kısmına ve Morto limanı gözetleme takımına taksim edilmişti.

12. bölük bir takımı ile koyun batısındaki Karacaoğlan tepede, diğer takımı ile koyun doğusundaki Aytepe’de küçük karakol görevi ile görevlendirildi. Kalan diğer takım, Tekke burnunun hemen kuzeydoğusunda ihtiyat olarak kamufle edilmiş durumda bulunduruluyordu.

10. bölük, bir takımı ile Ertuğrul tabya harabesinde, diğer bir takımı ile de Seddülbahir köyünde iskele ve köyün kuzeyindeki değirmende, kalan bir takımı ile de Harapkale tepesi gerisinde ihtiyat olarak kamufle edilmiş durumda bulunduruluyordu.

9. bölükten bir takım Morto limanının kuzey sırtlarında ve bir manga aynı limanın batısındaki sırtta, gözetleme ve savunmaya memur edilmişti. Taburun karargahı ile geriye kalan 5 takımı, Harapkale tepesinin hemen 600 m. kuzeyinde kamufle edilmiş durumda bulunduruluyordu.(Bu 5 takım; 9. bölüğün kalan iki takımı ile 11. bölüğün tamamı olan 3 takımdır.)

Bölgenin güçlendirilmesi sahil boyunca iki sıra avcı hendeklerinden ibaretti. Batıdaki siperler, Tekke koyu tarafının kum olması nedeniyle dayanıklı değildi. Avcı hendeklerinin ilerisinde üç sıralı tel örgüsü yapılmaktaydı. Bunlar henüz tamamlanmamış, tamamlanmasına çalışılıyordu.

Savunucunun kuvveti (100) ü silahsız (1100) mevcutlu 26. alayın 3. taburu ve (200) mevcutlu 9. Tümenin istihkam bölüğü ile 37,5 mm.lik 4 adet küçük toptan ibaretti. ( O zamanki taburlar 4 bölükten ibaretti, taburlarda makineli tüfek yoktu. Bunlar alaylarda bulunuyordu.)

Çalışmalar gündüz donanma ateşine maruz kaldığından sahilde yürütülemiyordu. Geceleyin istihkam bölüğü ile birlikte tel örgüsünün tamamlanmasına gayret ediliyor ve sahildeki siperlerin güçlendirilmesine çalışılıyordu. Ancak, düşman torpidoları projöktör yakarak çalışanlar üzerine ateş edince, çalışmalar sekteye uğruyordu.

24 nisan gündüzün düşman uçaklarının faaliyeti ve gecesinde torpidoların hiç durmaksızın ateş etmesi, işe büsbütün sekte verdiği gibi çıkarmanın yakınlığı şüphesini de ortadan kaldırdı.

Tabur Emri: İleri takımların erzak ve cephaneleri yanlarında bulunacak. Bunların geriden su almaları mümkün olmayacağından gece yarısından sonra su mataraları ile su tenekeleri doldurulmuş olacak. İkinci günün akşamına kadar gerektiğinde bu cephanelerle ve sularla idare edilecektir. Düşmanın çıkarma teşebbüsünde acele edilmeyip, kayık ve şalopalar sahile 200-300 m. yaklaştıktan sonra şiddetli ateş açılacaktır. “Silah başına!” işareti verilince ihtiyat bölükleri, batıdan ve güneyden korunmalı sırtın doğu eteğinde toplanacaklardır. Sargı yerleri, Harapkaleye giden gizli yolun başlangıcındaki zeminlikler ve korunaklı sırt eteğinin civarında oluşturulan zeminliklerdir.

24-25 nisan gecesi hava mehtaplıydı. Tel örgüsüne memur edilen müfrezeye düşman tarafından edilen ateş yüzünden, çalışmalar durduruldu. Silah seslerinin etkisinden uyku uyunamadı. Gece yarısından sonra saat iki buçuk sularında mehtap kaybolunca, ortalığı bir zulmet kapladı. Gayrı ihtiyari bir mahzuniyet hasıl oldu. Saat üç idi ki, istihkam bölüğü kumandanı Muhittin efendi, boşuna telefat vermekten kaçınmak için tel örgüsü tamamlama çalışmalarını tatil ettiğini ve askerleri zeminlik ve çadırlarına gönderdiğini haber verdi.

DÜŞMANIN İLK BOMBARDIMANI VE TÜRK ASKERİNİN METANETİ

25 nisan 1915 sabahleyin saat dört buçuk sularında dehşetli silah gümbürtüleri üzerine; ”ihtiyat bölükleri silah başında !” diyerek düdük çalındı. Bölükler silahlarını alarak toplanma yerlerine koştular. Düşmanın bombardımanından bir fikir edinmek üzere sahili görmek için Harapkale tepesine gidildi.

Gemi toplarının büyük bir kısmı, sahilde bulunan avcı hendeklerini dövmekteydi. Sahil, yükselen siyah, mavimsi ve yeşilimsi bir duman içinde kaybolmuştu. Bu yüzden hiçbir şey görünmüyordu. Bölge, donanmanın ettiği ateşle kıyaslanamayacak kadar küçüktü. Birçok mermi yan yana düşüyor, birçok şarapnel de birbiri ardına patlıyordu. Ateş güneyden ve batıdan makasvari geliyordu. Sonra kuzeybatıdan da gelmeğe başladı. O sırada 37,5 milimetrelik iki top tahrip edildiği gibi, birçok avcı ve irtibat hendekleri dümdüz oldu.

Hayat kurtarmak amacıyla kazılan avcı hendeklerinin bir kısmı, mezar vazifesi gördü. Aynı zamanda yürüyebilen yaralılar sargı yerlerine ulaşmağa başladı. Askerler seferberlik süresince gördükleri talim ve terbiyenin, okudukları derslerin etkisinden olmalı ki, sargı yerlerine gelenler ” aahhh!.. vazife görmek nasip olmadan yaralandım. Cephanemi manga arkadaşlarıma verdim. İşte silahım. Kime teslim edeceğim…” diyerek sargı sırasını bekliyordu. Düşmanın ara sıra attığı mermilerin patlamasıyla düşen misketler, hiç görülmemiş ve ders kitaplarında yazılmamış büyüklükteydi. Misketler yumurta kadar vardı.

Savunma kuvvetinin ilerde bulunan kısmı, avcı hendeklerini işgal ve mütevekkilen görev sırasını beklerken, ihtiyat kısmı da diz çökmüş, silahları ellerinde beliyordu. Ne suretle olursa olsun, düşmana saldırmayı arzu ettiklerini tavır ve hallerinden anlamak mümkündü. Arkadaşlarının yanlarında toprakla gömüldüğünü ve bir kısmının bacağının, başının …havaya fırladığını gördükleri halde düşmanın üstün kuvvetini ve mühimmatını katiyen hatır ve hayaline getirmeyerek, silahını kullanacağı zamanı sabırsızlıkla bekliyordu. Ara sıra başını hendekten çıkararak” ateş zamanı geldi mi? ” diye bakıyordu. Mermi tesiriyle düzlenen siperlerde sağ kalanlar mermi çukurlarına yerleşiyor, yeni siperler yapıyorlardı.

Bu derece metanet ve kuvvetli kalbe malik olan bu millet askerleri takdir edilmez mi!… Bu askeri yetiştiren subaylar övülmez mi!…
Saat 5’i geçmişti. Sahil bombardımanı seyrekleşti. Karaya asker dökecek gemiler sahile yaklaşıyordu. Harp ve nakliye gemileri sayılarak, Kirte’nin güneydoğusunda ve 5-6 km. mesafede bulunan alay komutanlığına rapor yazıldı : Düşman gemileri; 12’si büyük 15’i küçük savaş gemileriyle 10 büyük 13 küçük nakliye gemisi ve birçok kayık, romörkör ve 2 büyük duba görülüyordu. Bunlar çevremizi kuşatmıştı.

ÇIKARMA

Düşman Tekke burnundan Seddülbahir iskelesine kadar güney ve güneybatı sahilini çıkarma bölgesi kabul etmiş, kruvazörleri himayesinde nakliye gemilerinin bazılarını sahile 100 metreye kadar yaklaştırmıştı. Çıkarma zamanında kruvazörler ateş ettiği gibi, nakliye gemilerinin baş tarafında bulunan nordanfilitler ve diğer makineli tüfekler de aralıksız işliyordu. Tekke koyuna birçok kayıkla askerlerini sevk ettiği gibi Ertuğrul koyuna da aşırı büyük bir nakliye gemisi girerek, yüzdürdüğü iki büyük dubayı sahile dayayarak asker çıkarmağa başladı. Seddülbahir iskelesi civarına diğer nakliye gemilerinden kayıklarla asker taşındığı görüldü. Bu sırada kahraman askerlerimiz şiddetli ateşe başlamışlardı. Sahil deniz suyu, yıllardan beri rengini koruduğu halde, düşman cesetlerinden boşanan kandan suyun rengi, geçici bir zaman için değişti. Avcı hendeklerinden tüfeğini uzatan millet fedailerinin kurşunu, şiddetli ateşe devam ediyordu. Tüfeklerin alevlerinin göründüğü yere, gerek top gerekse makineli tüfek mermileri durmaksızın düşüyordu. Buna rağmen avcı siperlerinin hepsinden şiddetli ateş geliyordu. Düşman askerlerinin canını kurtarmak için kayıklarından suya atladığı, kurtulma çaresi aramak için boşuna çabaladığı görülüyordu. Her ne kadar bu kayıklar, gemilerdeki kumandanları tarafından flama işaretleriyle açılıyor, burunların arka tarafına geçmeye gayret ediyor ise de gene de kurtulmaları kabil olmuyordu. Düşmanın top ve makineli tüfeklerinin ateş ettiği oranda askerlerimizin ateşi isabet ediyor, düşmanı denize yuvarlıyordu. Ertuğrul koyu sahili, balık istifi gibi düşman cesetleriyle doldu.

Seddülbahir iskelesinde beş kayık, askerlerinin tamamıyla batırıldı. Tekke koyu ateşin şiddetinden görünmüyordu. Düşman çıkarmayı durdurmak zorunda kaldı. Saat 6’yı geçmişti. Avcı hendeklerine tekrar ateş açtı ve ortalığı dumanla boğdu. Tekrar kayıklarını doldurup sahile sevk ettiyse de, gene teşebbüsü başarısız oldu. Düşman askeri o derece korktu ve yıldı ki, Ertuğrul koyuna giren büyük nakliye gemisinden inmekten çekindikleri fark ediliyordu. Kumandanlarla subaylar kılıçlarını çekmiş oldukları halde askerleri merdivenlere sevk ediyorlardı. Görünen bu kumandanlar ve subaylar da Türk kurşunlarından kurtulamadı. Askerimizin bir fişeği bile boşa gitmiyordu. Hatta birçok defa, bir fişekle birkaç düşman vurulduğu oluyordu. Düşman bu çıkarma girişiminin neye mal olduğunu ve Türk askerindeki cesaret ve kahramanlığın ne derece yüksek olduğunu anladı. Ne çare ki, top ateşinin verdirdiği zayiat savunma kuvvetimizi azaltıyordu. Bilhassa taburun sağ kanat kısmı çok zayıflamıştı. Tabur cepheden gelen düşmanla savaşırken, bir düşman kolunun denizden çıkarak, taburun sağ kanadını kuşatmağa başladığı haberi geldi. Bu yöne gönderilen keşif kolundan bir haber alınamadı. Saat altı buçuğu geçmişti. Tekke koyu bölgesinden bir asker gelerek, düşmanın sağ gerimizden çokça geldiğini ve bölüğümüzün siperlerinden çıkarak düşmana karşı yeni bir mevzi tuttuğunu, sağ kanat takımının yarısının siperlerde kaldığı bilgisini getirdi. O zaman 9. bölük te o yana saldırdı. Bölük iki takımıyla, zincirden kurtulmuş susuz aslanlar gibi, düşmanın şiddetli şarapneli altında koşarak, yayıldı. Tekke burnundan 800 m. geride, iki bölükten fazla düşmanı karşıladı. Açtığı isabetli ateş üzerine düşmanı geri çekilmeğe mecbur etti. Bölük ileri sıçradı ise de, gerideki sırtlara yerleştirilen düşmanın makineli tüfek ateşinden, tekrar mevzi almağa mecbur oldu. Bölük kumandanı bir kısım askeriyle yaralı olarak savaş hattından geri çekildi. O sırada Aytepe muhafız takımı subayından gelen haberde, düşman kuvvetinin bir tabur tahmin edildiği ve Tekke burnu kuzeyinde yeni kuvvetlerin karaya çıkmakta olduğu, sağ kanattaki mangaların kısmen siperleri terke mecbur oldukları bildiriliyordu. Bu sırada sürekli takviye bulan düşman, makineli tüfeklerinin korumasında, 9. bölük ve 12. bölük bakiyesine yükleniyordu. Tam bu sırada, Ertuğrul çıkarmasına engel olmak için bir bölüğe daha ihtiyaç olduğu, Harapkale bölgesi bölük kumandanlığına bildirildi. Gerçek ihtiyacı anlamak üzere tabur yaveri gönderildiyse de, kol ve bacağından yaralanarak sargı mahalline götürüldü. İhtiyatta kalan 11. bölüğün iki takımı, yüzbaşısıyla Harapkale bölgesine ve bir takımı da 9. bölüğe takviye olarak gönderildi. Taburun ihtiyatı kalan istihkam bölüğüne de harekete hazır bulunması emri verildi. Tekke koyu sahil siperlerinde savunma yapan 12. bölük, siperleri terke mecbur olunca, Tekke koyu çıkarmaya serbest kaldı.

Saat 7’yi geçiyordu. Seddülbahir sahilleri ve arkası cehennemi bir hal almıştı. Düşmanın bu defa sevk ettiği kuvvetleri, 11. Bölüğün oraya ulaşmasıyla mahvoldu. Her ne kadar siperleri terke mecbur olan asker, geri sırtları ve Aytepe’yi tuttuysa da, buradan sahil görünmüyordu. Düşman kolaylıkla çıkıyor ve iki tarafa yayılıyordu. Cephe, birbirine dik iki hat halini aldı. Aytepe’den itibaren kuzeye doğru olan kısımda 9. ve 12. Bölük bakiyesi açıkta, Ertuğrul Tabyası’ndan Seddülbahir İskele’sine doğru olan kısımda 10. ve 11. Bölükler avcı hendeklerinde bulunuyordu. Tekke Koyu civarında çıkan düşman kuvvetleri koşarak geliyordu. Beş takımlık kuvvetimize karşılık düşmanın bir taburdan fazla kuvveti taarruz ediyor ve makineli tüfekleri işliyordu. Bunun üzerine istihkam bölüğünün bir takımı ihtiyatta bırakılarak diğer iki takımı ile batı savaş hattının sağ kanadı uzatıldı. Alaydan, yardım ve cephaneye lüzum hissedildiği ve yaralıların nakli için ne yapıp yapıp geceleyin sıhhiye arabalarının gönderilmesi istendi. Saat 10’u bulmuştu.

Seddülbahir ve iskele civarı şiddetli bombardıman edilerek birçok binaları harap oldu. Bir kısım askerimizi savaş hattından uzaklaştırdı ise de, devamında düşmanın yaptığı çıkarma durduruldu. Karaya çıkanlardan sağ kalanlar, ateş görmeyen harabeler altında saklandı. Duvarların dibinde nefes almadan kaldılar. Seddülbahir köyü ve civarı, durmaksızın takviye istiyordu; fakat mevcut kuvvet yoktu. Asker ve subayların gayret ve kahramanlığına güven tamdı. Pek az miktarda olsalar bile, düşmanın üstün kuvvetinden yılmayacakları kesindi. Nitekim öyle de oldu. Seddülbahir’deki bir takımın yarısı iskele başında, yarısı köy dışında değirmenler civarında yerleşmişti. Takım, yarısına yakın şehit ve yaralı verdiği halde, iskele ve civarından o gün akşama kadar çıkarmaya engel oldu. Düşmanın yüzlerce subay ve askeri mahvedildi. Bir esir Avusturya’lı asker ile iki İngiliz tüfeği geriye gönderilmişti. Bu durum 2-3 saat devam etti.

Batı harp cephesinde ise, düşman piyadesi çoğaldıkça, askerlerimizin yaralı sayısı artıyordu. İhtiyattaki İstihkam takımı da bu cepheye gönderilerek, ihtiyatta bir manga alıkoyuldu. Düşman şarapnelleri ve makineli tüfeklerine ve Tekke Koyu’na çıkardığı 2 tabur kuvvetine karşı, askerimiz kendine güvenle harp ediyordu. Tüfeklerden başka bir silahla yardım görülmediği halde, 800 kadar askerimiz durdurduğu düşmanın askerini her taraftan sıkıştırıyordu. 2 taburdan fazla düşman kuvveti, 2 bölüğümüze karşı ilerleyemiyordu. Çeşitli hatlar oluşturduğu halde, katiyen sıçrayıp bir adım bile atamıyordu. Topçu kuvvetimiz 4 adet 37,5 mm.lik küçük top olarak gösterilmişti. Bunların ikisi hiç mermi atmaksızın, daha başlangıçta harap olduğu gibi, diğer ikisi, sahile yanaşan nakliye gemilerine ateş açabilmişse de, hemen sonra düşman gemi toplarıyla susturulmuşlardı. Sonrasında ne subay, ne de askerlerinden haber alınamamıştır. Muhtemelen, Kilitbahir’e gitmişler ve alaylarına katılmışlardır.

Mevcut telefonlardan hiç yararlanılamadı. Direklere asılı havai hat olduğundan, ilk bombardımanda birkaç yerinden koptu, bir daha tamir edilemedi. Taburda ihtiyat cephanesinden başka, fazla olarak 50 sandık cephane vardı. Başarımızın başlıca sebeplerinden birisi de budur. Yoksa başka türlü olacaktı. Alaydan yardım ve cephane, muharebenin başlamasından 21,5 saat sonra yetişti. Eldeki bu yedek cephane sayesinde, 21,5 saat ateş eksilmemiş ve kesilmemiştir. Ateş idaresi de mükemmeldi, bu da askerin vaktinde silah altına alınmasından ve bu vesile ile işini iyi yapan subayların elinde, talim ve terbiye görmesinden ileri gelmiştir.

Düşmanın kruvazörleri o gün sahile 500 m. yanaşarak ateş ettiyse de, yakından tel örgüsünü tahrip edememişti. Sonradan sahile gelen bir subayın verdiği işaret üzerine, kruvazör açılarak, uzaktan ettiği bombardımanla tel örgüsünü tahrip etmişti. Mamafih işaret veren subay, bir kurşunla telef edildi.

Saat 1’i geçti, düşman Tekke Koyu civarından çıkarmayı fazlalaştırdı. Aytepe’ye ilerleyen iki bölük kuvvetinde düşmana, bu tepede mevcut olan bir takımdan, sağ kalan askerler tarafından açılan ateşle darmadağın olmuş ve bir çok yaralı vermişlerdir. Kurtulanlar tepenin eteklerine sığınarak, eğimli açıda kendilerini kurtarmışlardır. Düşman, müteakiben Aytepe’ye bir tabur kadar asker görevlendirerek tepeyi sarmaya başladı. Tepede bol cephane vardı. Oraya yetişmek ve kuşatma altında kalan dört mangaya yardım vermek mecburi ve zaruriydi. Elde kuvvet olmadığından, Ertuğrul Koyu’nda çıkarmayı engellemekle görevlendirilmiş 11. bölük kumandanına, Aytepe’yi takviye etmesi emri verildi. Kruvazörün pek yakından ateş etmekte olduğu ve yol açıkça göründüğü için, Aytepe’ye gitmek mümkün olmadı. Gönderilen irtibat keşif kolunun şehit olduğu haberi geldi.

Saat 2’ye vardı. Aytepe, batı ve güneyinden düşman kitleleriyle sarıldı. Düşman çokluğu oranında telef oluyordu ama, telef olanın dört misli denizden çıkıyordu. Saat 3’te tepe düşmanın eline geçti. Hayatta kalan askerlerimiz, tepenin kuzey yönüne çekildi. Bölüklerinden geri kalanlarla birleştiler. Durum vahim bir hal almıştı. Aytepe’ye kurdukları makineli tüfeklerle, iki savaş hattımızı da yandan dövmeye başladılar. Subaylarımız ne yapılacağını sormaya başladılar. “Araziden yararlanarak, dövülen siperlerden diğerine geçerek, savaşı sürdürme ve bulunulan yerden bir adım bile geri çekilmeme!” kesin kararıyla cevap verildi. Düşmanın çıkarma gücü 3 taburu geçmişti, gerisi hala devam ediyordu. Saat 3.15’te alaya rapor gönderildi:

“Aytepe düştü. Düşman Tekke Burnu’ndan Zığındere’ye kadar hakim sırtı işgal etti ve her yönde makineli tüfekler yerleştirdi. Yardım kuvveti ve cephane gönderilmezse tabur ve istihkam bölüğü iş göremeyeceklerdir.”

Saat 3’e kadar Tekke Koyu’ndan başka çıkarmaya muvaffak olamayan düşman, Ertuğrul Koyu’ndan çıkarmaya tekrar teşebbüs etti. Koyun batı yönüne yerleşen ve koyu yandan gören 5 manga askerimizle, başındaki 10. Bölük ikmal askerlerinden Ezine’li Yahya Çavuş’un cesaret ve kahramanlığı sayesinde, koy sahili baştan başa düşman cesetleri ile doldu. Yahya Çavuş, kahraman olduğu kadar, dayanma, direnme ve maiyetine iyi hükmetme sayesinde, mangaları askerleri ile birlikte, şiddetli bombardımana karşı, akşama kadar direnerek, düşmanın yüzlerce askerini öldürdü.

İkindiden sonra Ertuğrul Koyu’nu yandan döven bu dört mangalık siperin yok edilmesi gereğini anlayan düşman, bir kısım donanma gemisi ile oraya ateş açtı, bu siperleri dümdüz etti. Kahraman Yahya Çavuş, askerleri ile o siperden başka yöne atladı. Ve çıkarmaya engel olmak için ateşine devam etti. Ne çare ki, Tekke Koyu’ndan çıkan düşman kuvvetinin Aytepe’yi aldıktan sonra, Ertuğrul Tabyasını arkadan sardığı haberi, Yahya Çavuş’a geldi. Kahraman çavuş, komutası altında bulunan takımın hayatta kalanlarıyla, bu yeni düşmana doğru ilerledi. Süngüleri taktırdı, fakat kendisine oradaki manga efradının dördünün şehit, ikisinin yaralı olduğu haberi geldi. Düşman makineli tüfeği kurmuştu. Yahya Çavuş’u makineli tüfek ateşiyle karşıladı. Ortalık kararmıştı. Bir tabur kadar iş gören Yahya Çavuş, mahçup bir durumda Harapkale’deki bölük kumandanına katılmaya mecbur oldu. Ertuğrul Koyu’nu 12 saat savunan, her türlü ateşe dayandıktan sonra siperleri dümdüz edilen, arkadan çevrilince mevkiinden ayrılan Yahya Çavuş’un, emsallerine üstün bir surette, taltif edilmesi gerekir. Bölük subayının şehadeti, tabur kumandanının yaralı olarak hastaneye kaldırılmış olması, Yahya Çavuş’un kahramanlığının bildirilmesine meydan vermedi.

Ertuğrul Tabyası ve harabesi akşamdan sonra düşman eline geçti. Bugünkü düşman çıkarması 5 taburu geçmişti fakat 2 taburdan fazlası imha edilmişti. Savunma kuvveti de takriben 450 kişi azalmıştı. 2 yüzbaşı ile 2 teğmen de hastaneye sevk edilmişti.
Düşman kitleleri gittikçe fazlalaştı. Savaş cephesi çok büyüdü. Geceleyin bir süngü hücumu kararlaştırıldı. Düşman da bunu biliyormuş gibi durmaksızın aydınlatma tabancaları atıyordu. Batı cephesine gidildi. 9. bölük subay ve askerlerine milletin kaderinin bu gece bize bağlı olduğu, düşmanın ilerlemesine engel olup ordumuza zaman kazandırırsak görevimizi tam anlamıyla yapmış olacağımız ve burada bulunduğumuz zaman süresince geçen her saat ordumuz için bir zafere, düşmanımız için bir kahra sebep olacağı anlatıldı. Sebat etmemiz gerektiği söylendi.

Taburun yemeği Kirte’nin kuzeyindeki ağırlıktan yetişti. Yemek karanlık yardımıyla avcı hatlarına kadar gönderildi. Herkes olduğu yerde kalacak emri verildi. Yemek getiren taşıma hayvanına bindirilmesi mümkün olan yaralılarla fazla silahlar gönderildi. Ağır yaralılar için sıhhiye bölüğünden araba gönderilmesi hususunda alaydan tekrar istekte bulunuldu. Asker yemeğini layıkıyla yiyemedi, ateşle meşgul idi. Ekmek çuvalları dolu bir halde sargı yerlerinde yaralıların yanında kaldı. Yardım geleceği, yardımla beraber süngü hücumu yapılacağı, korkak düşmanın derhal Allah’ın inayetiyle denize döküleceği taburun subay ve askerlerine söylendi. Asker hem kurşun atıyor hem de süngü hücumu için emir bekliyordu. Düşman kuvvetiyle kendi kuvvetlerini mukayese etmeyi hatırlarına bile getirmiyorlardı. Batı cephesindeki 6 takım kuvvetindeki askerlerimize karşı düşmanın 3 makineli tüfek ile 2 taburdan fazla kuvveti vardı. Güney yönünde 5 takımdan ibaret kuvvetimize karşılık; nakliye vapurlarında makineli tüfeklerle sahile yapışan 300’den fazla düşman askeri vardı.

Karanlık, düşmanın çıkarma yapmaya devam etmesine izin verdi. Tekke Koyu’ndan çıktığı gibi Ertuğrul Koyu’ndan da çıkıyordu. Askerlerimiz de atışta kusur etmiyordu. Vurulan kalıyor, vurulamayan arazinin girintili kısımlarında saklanıyordu. Yatsı zamanı düşman ilerlemek istediyse de yediği şiddetli ateş yüzünden tekrar siper almaya mecbur oldu. Yaralıların gerisi alınamıyordu. Gece saat 10’a varmıştı. Düşmanın 3-4 saatte ne kadar çıkarma yaptığı bilinmiyordu. Seddülbahir Köyü’nde gayet şiddetli ve kanlı muharebe olduğu anlaşılıyordu. O esnada alayın 2. taburundan bir mülazım gelerek “efendim 2 takımla Morto Limanı’nın kuzey sırtlarını müdafaaya memur oldum” dedi. “9. Bölüğün orada bulunan takımını çabuk Seddülbahir’e gönder” denildi. Bu takım Seddülbahir’e gelirken düşman ateşiyle karşılaştı, dağıldı. Ancak yarısından biraz fazlası Seddülbahire geldi. Bunların gelmesinden önce tabur emirberlerinden 2 onbaşı (Boru onbaşısı) batı cephesine keşfe gönderildi.

Düşmanın gerimizden sarıp sarmadığını anlamak lazımdı. Bunlardan alınan bilgiden, sahil siperlerinden sonra oluşturduğumuz ikinci savunma hattının sağ yan grubuna da düşmanın girmiş olduğu anlaşıldı. Bu onbaşılar güvenilir, yiğit, yılmaz nizamiye onbaşıları idiler. İkisi de 6 gün sonra hücumda tabur komutanının yanında şehit olmuşlardır. subaylar düşmanın durdurulduğuna dair durmadan rapor gönderiyorlardı. Dayanma ve direnme zamanı olduğu, yakında takviye kıtalarının geleceği, süngü hücumu yapılacağı cevabıyla mukabele yapılıyordu. Saat 12 olunca ateş her taraftan şiddetlendi. Bu defa batı cephesinin arkasından ateş çıkmaya başlayınca arkadan kuşatıldığını zannederek takımlar yerinden oynadı.

Morto Limanı’ndan düşman çıkıp çıkmadığı bilinmediğinden ve ateşin yönü doğudan olduğuna göre derhal düşmanın arkamızdan sarmış olması ihtimaline karşı durum geliştirmek gerekiyordu. Kanlıçeşme’ye doğru giden Kitre yönü iki askerle keşfedildi, düşmandan hiçbir eser görülmedi. Seddülbahir Köyü’nün içinden şiddetli ateş devam ediyordu. Düşmanı durdurmada en çok el bombası muharebeleri etkili oldu. Saniyeli ve şemsiyeli bombalarla çok iş görüldü. Bunlar düşmanı yıldırdılar.

Saat 1 olmuştu. 2 nefer gelerek kendilerinin 25. alay 1. tabur askerleri olduklarını, tabur gelmekteyken düşman ateşine maruz kaldığından mevzi alarak ateş açtığını, nereye kadar gelmeleri lazımsa söylenmesi haberini getirdiler. Tabur merkezine gelmeleri söylenerek gönderildiler. Her iki cepheye 25. alayın yetiştiği haberi gönderildi. Saat 2:30’da taburun kolbaşısı ulaştı. Kuvveti soruldu. 2,5 bölükle 2 makineli tüfek olduğu anlaşıldı. Batı cephe hattı gayet uzamıştı. Hatta istihkam bölüğü ile 9. bölük arası yalnız irtibat devriyeleri ile sağlanıyordu.

Düşman Aytepe’den sağ ve sol cephelerimizi ateş altına alıyordu. Burası kurtarılırsa düşmanın savaş cephesi de aynı tehlikeye maruz kalacaktı. Yardıma gelen taburun başında bulunan Kemal efendi batı cephesindeki iki bölük arasındaki boşluğu doldurarak sağ ve sol bölüklere bağlantı sağlayacaktı. Bu taburun kumandanına ; üç buçukta Tekke koyu sahil siperlerini kurtarmak üzere hücuma hazırlanması, aynı zamanda makineli tüfeklerle, gelen taburun Suphi efendi bölüğünün de Aytepe eteklerine gitmesi ve kalan yarım bölüğün ihtiyatta tutulmasının uygun olup olmayacağı arz edildi. ”Uygundur” cevabı alındı. Birer kılavuzla bölüklere gönderildi. Akabinde hücum emri şöyle verildi: batı cephesinde bulunan bölüklere bağlantı sağlamakla beraber Tekke burnu ve koyu yönüne yarım makineli tüfek bölüğü ile Suphi efendi bölüğü, Aytepe’ye karşı harpte bulunan 12. bölük ve 11. bölük kalanı ile ve 11. bölük kumandanının emriyle Gözcübaba’ya saat üç buçukta süngü hücumu yapılacak. Düşman denize dökülünce Tekke koyu sahil siperleri, Aytepe, Gözcübaba siperleri işgal edilecektir.

Tabur kumandanı kalan yarım bölük ihtiyatı olarak batı cephesine Tekke koyu hücumuna katılmak üzere gitti. Bölüklerin bağlantısını sağlamak için ortalık ağarıncaya kadar uğraşıldı ise de bu kabil olmadı. Sağ kanattaki bölükler arkalarından ateş geldiği zaman dağılmışlardı. Ortalık ağarmaya başlamış ve bağlantı sağlanamamış olduğundan yapılacak hücumdan fayda yerine zarar geleceği düşünülerek Tekke koyu hücumundan vaz geçildi.

Güney cephesinden gelen raporlardan hücum edilse de gerek Aytepe gerekse Gözcübaba’da kurulan düşmanın makineli tüfeklerinin hücumun başarısına engel olacağı anlaşıldı. 26 nisan sabah saat 5 sularında alay karargahına durum hakkında , harbeden taburla yardıma gelen tabur kumandanları tarafından birlikte bir rapor gönderildi. Raporda düşman tarafından tamamen kuşatıldığımızın büyük ihtimal olduğu zikredilmiştir.

Düşman gece karanlığında çıkmaya devam etmişti. Seddülbahir’deki iki takımın kalanı iskele civarında üç bölük kadar kuvvet çıkarmayı başaran düşmana sabahleyin ateş ederek ilerlemelerine engel oldu. Bunun üzerine düşman şiddetli bombardımana başladı. Müfreze kumandanı Abdurrahim Efendi ile birçok neferimiz savaş hattından çıkarıldı. Kalanlar Harapkale siperlerine çekildiler. Böylece Seddülbahir iskelesi çıkarmaya serbest kaldı. Eski hisarlıkta da düşmanın çıkarmaya devam ettiği görüldü. Makineli tüfek eski hisarlığı dövmek için hazırlanan sipere konuldu. Ateş edildiyse de etkisiz kaldı. Gemi ateşine maruz kaldığından tekrar geri alındı. Seddülbahir çıkışına karşı hazırlanan mevziye yerleştirildi. Oradan düşman ilerletmemesi emri verildi.

Kısa bir süre sonra oradan düşman görülmemekte olduğundan, Tekke koyuna karşı gitmek üzere tüfeklerini getirdiğini söyledi. Saat 10’du. Harapkale bölgesi kumandanı 10. bölük yüzbaşısı şehit oldu. Bu sırada ikinci hatta çekilmemiz emri geldi. Korunaklı yol olmadığından ve donanmanın çekilme yolumuzun her yerini görmekte bulunduğundan çekilmek zor idi. Mümkün olursa akşama kadar bekleneceği çekil emrini getiren süvariye bildirildi. Düşman kuvveti her an artıyordu. Kuvvetimiz ise aksine azalıyordu. Subaylardan dayanmanın mümkün olmadığı haberleri geliyordu. Askerlerimiz gene de çalışıyor düşmanı düşürüyordu. Düşman sıçramalarla ilerliyor, hücum edemiyordu. Sıçrayanların da büyük kısmı vuruluyordu. Düşmanın kayıpları çok fazla idi. Fakat gece çıkan düşman askerinin ne kadar olduğu artık tahmin edilemiyordu. Düşmanın şarapnelinden, makineli tüfek ateşinden ve piyade ateşinden dövülmeyen bir karış toprak kalmadı. Saat 12’ye kadar bütün cephane kutuları savaş hattına gönderildi. Ateş gittikçe şiddetleniyordu. Cephane getirmek mümkün değildi. Kirte-Seddülbahir arasında insan ve hayvan yürümesi imkanı yoktu. Çünkü düşman donanması bu araziyi yardım gelmesin diyerek tarıyordu. Akşama kadar sebat edileceği, cephanenin israf edilmemesine son derece gayret edilmesi bildirildi. Ne yazık ki, kuvvetimiz azaldıkça düşman kuvveti çoğalıyordu.

Düşmanın eski hisarlığa bir tabur asker çıkardığı haberi gelince ihtiyatta bulunan bir takım Morto Limanı’nın batı sırtına götürüldü. Oradan ateş açtırıldı ise de tesir edilemedi. Cephane ihtiyacı avcı hattında hissedildi. Ertuğrul Koyu’na karşı yerleştirilen Suphi Efendi Bölüğü fazla şehit ve yaralı olduğu yönünde bizzat müracaat etti. Elde bulunan 2 manga ile takviye edileceği ve siperleri emirsiz terk etmemesi emrini alarak siperlere gitti. Cephanenin bitmesi ile beraber sağ kanadın kuşatılmakta olduğu görüldü. Eski hisarlıktan ilerleyen düşman kuvveti de ilerlerse soldan da kuşatılacağı açıktı. Çekilmeye karar verildi; çünkü 6 misli üstün düşman grubuna süngü hücumu sonuçsuz kalacaktı.

Morto Limanı’ndan ilerleyen düşmana karşı durulacak öngörüsü ile 11. ve 12. bölük bakiyesi istenildi. Bütün bölüklere böylece bildirildi. Geriye gelen bu iki bölüğün kalan askerleri takriben 200’e yakındı. Bunlar bir üsteğmen ve bir subay vekiliyle 2. hatta gönderilerek koruma siperlerinin işgal edilmesi emredildi. 11. bölük kumandanı da Harapkale Bölgesine 10. bölüğe tayin olundu; zira 10. bölükte subay kalmamıştı. Saat 2:30’da Harapkale bölgesi kumandanı 11. bölük yüzbaşısı bizzat müracaat ederek düşmanın bombardımanı dehşetinden siper namına bir şey kalmadığını ve savunan askerin pek az kaldığını bildirdi.

Batı harp cephesinden de gizlenme imkanı kalmadığı ve cephanesiz savaşılmasının mümkün olmadığı haberleri geldi. 25. alaydan yardıma gelen tabur kumandanı aratıldı, bulunamadı. Şimdi geri çekilmek çok zordu. Düşmanın donanma ateşi güçlüydü. Birliklerimizden kesinlikle bilgi yoktu. Yalnız her yönden düşman görülüyordu. Donanması ile piyade makineli tüfeklerinin çekilen askeri mahvedeceği apaçıktı. Özellikle çekilme yolu sağdan ve soldan kuşatılmıştı. Allah’a sığınmaktan başka çare kalmamıştı. Süngü ile hücum etmek, milletine hizmeti dokunma imkanı olan bu kuvveti idama sevk etmek olurdu. Düşmanın böyle bir hücumdan kesinlikle etkilenmeyeceği, göğüs göğse varmadan tümünü yere sereceği kesindi.

Düşmanla mesafe 500-600 m. arasındaydı. O esnada düşmana şiddetli bir ateş açılarak ateşten sonra Kanlıdere içinden Kirte istikametine ve ikinci mevzilere çekilme emri verildi. Yürüyebilenlerin arkadaşlarıyla beraber gitmeleri, yürüyemeyecek durumdaki yaralıların burada kalacakları, düşmanın eziyet etmeyeceği, yapılan anlaşma gereği olduğu, kendileri için ekmek çuvalları ile iki teneke su bulunduğu söylenildi. Yaralılar dünden beri araba geleceği vaadiyle bekletiliyordu. “dünden beri araba geleceğini söylüyordunuz, şimdi bizi bırakıp gidiyorsunuz” diyerek sızlandılar. Bunlar 70 kadardı. Sözlerinden etkilenmemek mümkün olmadı, ağlayarak helallik verildi-alındı. Sargı yerine toplanan silahlar bir merkebe yüklenerek gönderildi. Saat 3’tü, tüfek sesleri azaldı. Kuvvetimiz dereye doğru çekilmiş ve dereye inmişti.

Düşman piyadesi takip etmedi. Yalnız ateş ile takip etti ve donanma ateşi şiddetlendi. Bütün geri araziyi taramaya başladı. O sırada ikinci hattımızdan sağ kanat siperlerinin düşman tarafından işgal edilmiş olduğu görüldü. Dere ona nazaran eğimli açıda bulunduğundan bir tesir yapamadı. Dere içinden giderken ikinci savuma hattının geçildiğinin kimse farkına varamadı. Derede suyun derinliği bazı yerlerde dizlere kadardı. Sudan çıkınca düşmanın şiddetli ateşine maruz kalınıyordu.

İkinci savunma hattına gidilecek diye derenin sağına çıktım, sırtlardan biraz ilerledimse de korunma için önceden gönderilen birliklere rastlayamadım. Yanımda 11. bölükten bir sıhhiye eri ile Kamil adında bir trampetçiden başka ne subay ne er yoktu. Bu iki nefer araştırmak için ileri sürüldüyse de şarapnelin yoğunluk ve şiddetinden bir çukurda yattılar, daha ileri gidemediler. Bunların yanına vardım. Sıçramalarla dereye kadar gitmelerini ve oradan “İkinci savunma hattı burasıdır, binbaşı buradadır, buraya geliniz!!!” diye bağırmalarını ve çekilmekte olan askeri haberdar etmelerini emrettim. Emir icra edildiyse de sonuç vermedi. Hiç kimse dereden sırtlara çıkamadı. Ateşin dehşetini gören çıkmamalarına hak verir.

Saat 4 oldu. Ağır yaralı ve şehitten başka Seddülbahir sahil siperlerinde tek bir neferimiz kalmamıştı. O zaman düşman piyadesinin ilerlediği görüldü. Bir kısım askerimiz de bulunduğumuz sırtlarda toplandı. Önceden gönderilmiş olan iki bölük araştırıldıysa da kimse bulunamadı. Bu durumda işgal edilen siperlerin sağı düşman tarafından tutulmuş, sol gerimizde de düşman bulunduğuna göre durumumuz kötüleşmişti. Saat 5’e kadar sağ ve sol kanatlarımız gözlemlendi. Mevcut cephane kontrol edildi. 20’den 50’ye kadar fişeği olan, hiç fişeği olmayan askerlerimiz olduğu görüldü.

Kendi başına kalan bu kuvvetle orada gece bulunmaktansa geriye çekilmenin daha uygun olacağı görülerek 5:30’da dereden Kirte’ye doğru hareket edildi. Kirte’ye 1,5 km. kala önceden gönderilen iki bölüğün dere kenarında oturmakta olduğu görüldü. Alay karargahına bir rapor düzenlendi, raporu götüren asker dönüşünde alay, karargahına binbaşıyı istiyor cevabını getirdi. Alay karargahına gidince askerlerin de karargaha gelmesi emri verildi, asker de geldi. Taburun mevcudu yoklandı. Zayiat 3 binbaşı (biri şehit, ikisi yaralı), 570 silahendazdı (piyade eri). İhtiyat olarak alay karargahında geriye kalan erat emre hazır bulundu. Özetle tabur ordunun en naçiz bir taburudur ve görevinden başka bir şey yapmamıştır. Düşmanın üstünlüğü, sayısı ve silahlarına rağmen amaçlarına ulaşmasını engellemiştir. 25-26 Nisan tarihlerinde Seddülbahir sahilinde; direnç ve sağlamlığı, subaylarının çoğuyla efradının beşte dördü savaş hattından hariç kalana kadar son derece büyük bir fedakarlıktan çekinmemiştir.

Askerlik gereklilikleri bakımından, bu taburun, emsalleri arasında örnek gösterilecek şekilde görevini tam olarak yerine getirdiğini ve her türlü yüksek övgüyü hak ettiğini bilgilerinize sunarım.

26. Alay III. Tabur Komutanı
Binbaşı Mahmut Sabri
————————————————————————————————-
Bu raporu yazan zat imzasını koymamıştır. Sonradan yapılan tetkikattan Binbaşı Mahmut Bey olduğu anlaşılmıştır. Bu muharebeden takriben bir ay kadar sonra kendisi mecruh ve tedavide iken hatıra olarak yazmış, harbiye nezareti müsteşarlığına vermiştir. Aslı şimdi harp tarihi encümeninde ve dosyasındadır.

2. Ordu Müfettişi 1. Ferik Fahrettin

Share.

Yorum Ekle